BASINA VE KAMUOYUNA
Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Vurduk mu karacanın yavrulusunu
Ya nasıl kıyarız insana
…..
Onlar; Yazarlar, çizerler, bilim insanları, gazeteciler, sanatçılar ve aydınlık yüzlü gençlerdi.
Onlar; 1 Temmuz 1993’te, Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri için Sivas’a gittiler. Onlar; Sivas’a kültürü, sanatı, bilgiyi, aydınlığı götürdüler.
Her şey çok güzel başlamıştı. Buruciye Medresesi’nde stantlar kurulmuş, söyleşiler yapılıyor, kasetler, kitaplar satılıyordu. İlk tahrikler tam da orada başladı. Aziz Nesin’e yapılan dozunu arttıran sözlü saldırılar olacakların habercisi gibiydi. Akşam 4 Eylül Kültür Merkezi’ndeki konser çok güzel geçmiş, herkes keyifle otelin yolunu tutmuştu. Sanatçılar Madımak Oteli’nde, gençler DSİ misafirhanesinde kalacaklardı. 2 Temmuz sabahı Sivas caddelerindeki irili ufaklı protesto gösterileri gençleri tedirgin etmiş, onlar da Madımak Oteli’ne sığınmışlardı. Oteldekiler, dışarıdaki protestoların sonlanacağını, en azından asker ve polislerin taşkınlığı engelleyeceğini düşünüyorlardı. Ama öyle olmadı. Kalabalık gittikçe çoğaldı. Otele taşlı saldırılar başladı. Hükümetin ortaya koyacağı bir irade, asker tarafından havaya açılacak birkaç el ateş durumu değiştirebilirdi. Ankara’dan güvence verilmişti. Ama eller tetiğe gitmedi, o emir verilmedi. Göstericilere karşı ne toma, ne biber gazı ne de fiziki müdahale yapıldı. Her şey akışına bırakıldı. Bu ön açmadan cesaretlenen güruh sonunda oteli ateşe verdi. Bu ülkenin aydınları, sanatçıları, gazetecileri pırıl pırıl gençleri, kara yobazların ateşinde yandı, boğuldu, hayattan koparıldı. 33 can, 33 yürek, 33 gül.
“Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak !” diye höykürdüler.
Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Behçet Aysan, Uğur Kaynar, Asaf Koçak, Carina Cuanna’nın da aralarında olduğu aydınlar, 12 yaşında Koray Kaya, 15 yaşında Menekşe Kaya, 17 yaşında Özlem Şahin, 18 inde Nurcan Şahin, Belkız Çakır çocuklar, gençler bu yobaz güruhun kurbanı oldular. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller “çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” diyebilmiş, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu suçu Aziz Nesin’e atarak, “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” diyebilmiştir.
Katliamın hukuki sürecinde gösterilere katılan birçok kişi hapis cezalarına çarptırıldı. Dava 20 yıl sonra zaman aşımına uğrayıp kapatıldığında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” diyebilmiştir. Sanık avukatlarından biri AKP hükümetinde bakan oldu, dördü milletvekili yapıldı. Olayın kilit ismi dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak firari iken 2011 yılında öldü. Serbest kalıpta Yargıtay’ın 1997’deki kararın bozulması sonucu tekrar yakalanması gereken 8 sanık halen aramızda dolaşmaktadır. 31 Ocak 2020 tarihinde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan af yetkisini kullanarak, olaylar sırasında elinde benzin bidonu ile görüntülenen idama çarptırılmış ve sonrasında cezası mühebbet hapse çevrilmiş olan katliam sanıklarından Ahmet Turan Kılıç’ı affetmiştir.
Biz affetmedik.. Affetmeyeceğiz!.. Ne katiamı yapanları, yaptıranları, ne de affedenleri asla affetmeyeceğiz.
Aradan 28 yıl geçti. Katliamın kara dumanı bugün ülkemizin üzerinde katmerleşmiş bir şekilde durmaktadır. O günden bu güne bir dizi katliamlara maruz kaldık. Hemen akabinde Başbağlar’da, sonrasında Roboski’de, Gazi’de, Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara Kumrular’da, Ankara Garı’nda, Diyarbakır’da, İstanbul Reina’da, Atatürk Havalimanı’nda, Sultanahmet’te, Beyoğlu’nda, 15 Temmuzda katledildik. Bu katliamları kurgulayan, azmettiren, kolaylaştıran üst akıllar ve maşaları bizce malumdur. Tüm katliamlar, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe, birlikte yaşama iradesine, özgür düşünceye, en önemlisi de insanın yaşama hakkına saldırılar olarak vicdanlarda mahkûm olmuştur. Yüreğimiz hala yangın yeridir. Ve bugün dünden daha iyimser değiliz. Siyasi ve ekonomik ikballeri için desteklenen, cesaretlendirilen devletin en kritik köşe başlarında mevziler elde eden cemaatlerin topluma nasıl travmalar yaşattığının ve yaşatmaya devam ettiğinin en çarpıcı örneği bir zamanlar baş tacı edilen Fetullah Gülen Terör Örgütü’dür. Ancak ders alınmış mıdır? Tabi ki hayır. Bir cemaatin boşalttığı yeri bir başkası doldurmuştur. Suriye’ye gidip İŞİD saflarında çatışan, kelle kesen katliam yapan birçok cihatçı nerede ne zaman patlayacağı belli olmayan bomba gibi aramızda elini kolunu sallayarak dolaşmaktadır. Bir dönem miting meydanlarında açık açık katliam tehditleri yapan, belli kesimlere gözdağı veren suç örgütü liderinin suç teşkil eden bu beyanlara karşı hiçbir Cumhuriyet Savcısı harekete geçmemişti. Bugün aynı kişinin siyaset, mafya ilişkileri ile ilgili yaptığı ifşaatları da görmezlikten ve duymazlıktan gelinmekte hukuk işletilmemektedir. Hak, hukuk ve adalet ayaklar altına alınmıştır. Güvencesizlik kurumsallaşmıştır. Endişeliyiz. Kaosun, var olmak için bir yönetim aracı olarak dayatılmasından endişeliyiz.
Demokrasinin tamamen rafa kaldırıldığı, meclisin etkisizleştirildiği, ülkenin kaderinin tek kişinin iki dudağı arasında olduğu, yoksulluğun ve yolsuzluğun derinleştiği, emek ve meslek örgütlerinin, demokratik muhalefet yapan kesimlerin tahakküm altına alınmaya çalışıldığı, özgür basına ve medyaya baskı ve yasakların hat safhaya çıktığı karanlık bir süreçteyiz. Bu karanlığı hep birlikte yırtacağız.
Savunduğumuz ortak değerler uğruna yaşamları ile bedel ödeyen tüm canlarımıza karşı vazifemiz, sorumluluğumuz onları ve olanları unutturmamaktır. Onları sonsuza kadar mücadelemizde yaşatmaktır. And olsun ki, bir arada kardeşçe yaşayacağımız demokratik laik cumhuriyeti yeniden inşa edeceğiz. And olsun ki, bu vatanda özgürlüğü, kardeşliği, hak, hukuk ve adaleti yeniden kazanacağız. And olsun ki düştüğümüz yerden yeniden kalkacağız ve uzanacağız mavi gökyüzüne.
Bitmedi daha sürüyor o kavga,
Ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Divriği Kültür Derneği
49. Dönem Yönetim Kurulu